ORDOS

AnasayfaNevzat Öntaş Dağ EviÇelik ÇomakGeçmişe ÖzlemHaberlerFotoğraf GalerileriFaydalı BilgilerSSSİletişim Giriş

2014 KAPADOKYA TRAIL 60K HİKAYESİ

25/10/2014

Sinan Çakır

Neden 60K?

Kapadokya Ultra Trail, katıldığım üçüncü ve (daha önce katıldığım iki ultraya göre) en kısa ultra maraton oldu. Daha önce Kıbrıs’ta ve İznik’te katıldığım 80K sonrası Kapadokya’da 110K’ya terfi iyi bir adım olurdu ama kayıt öncesi 30K, 60K ve 110K parkurlarına baktığımda beni kendine en çok çeken parkur 60K oldu. Zira şimdiye kadarki parkur seçimlerimde mesafeden ziyade parkurun çekiciliğine önem verdim. Örnek olarak, Kıbrıs’ta adayı neredeyse baştan başa geçme fikri hoşuma gittiği için 80K demiştim. İznik’te ise 130K’yı hiç düşünmemiş olmamın sebebi bu parkurun son 70 km’sinde neredeyse hiç iniş-çıkış olmamasıydı. Kapadokya’da ise 110K parkurunun ilk 60 km’sinin 60K parkuru ile aynı olması ve parkurun en zorlu bölümünün 60K’nın bitiş noktasından sonra olmasından dolayı bu parkura ısınamadım. Bu sebeple 60K’da karar kıldım.

Ürgüp’ten Çıktık Yola

60K yarışımız 110K ile beraber sabah 7.00’de başlıyor. Tek 110K’cımız Serhan ile 60K’cılar Kerem, Erkan, Ömür, Gül, Banu, Deniz ve bendeniz olarak saat 6.45 gibi startta hazır bulunuyoruz. Hava kapalı ama fazla serin değil. Gün içinde yağmur beklenmediği için şimdilik biraz üşüsem de, öğlen hava nasıl olsa ısınır diye tişörtle koşmaya karar veriyorum ve emektar uzun kollu lacivert DKSK tişörtümü Murat’a emanet ediyorum.

Start’tan önce Kerem ile olabildiğince beraber koşalım diye konuşuyoruz. Fakat ben yarış heyecanı ile koşuya tabiri caizse deparla başlayınca daha ilk metreden Kerem’den kopuyorum. Aynı şekilde ekibin kalanından da… Bir süre arkama bakıyorum birleşir miyiz yine diye ama olmuyor. “Neyse artık” diyor ve Ürgüp’ün sokak aralarından süzülmeye başlıyorum. Birkaç yüz metre sonra toprak yola giriyoruz ve hafif hafif kısa yokuşlara başlıyoruz.

İlk istasyon İbrahimpaşa’da. Fakat İbrahimpaşa öncesinde, Ürgüp’e en yakın yerleşim yeri olan Ortahisar’dan geçeceğiz. Rota, Ortahisar’a kadar Ürgüp-Nevşehir arasındaki anayola paralel olacak şekilde yolun güneyinden devam ediyor. Ortahisar’a kadar eğimler mülayım, çıkışların neredeyse tamamını koşarak geçebilliyorum. Bu bölümde bol bol geçişler oluyor. Yarışın daha başları olduğu için rakipleri fazla tanımıyorum. Bu yüzden her geçişten sonra “acaba geçen 60K’cı mıydı, yoksa 110K’cı mıydı?” diye merak etmeden yapamıyorum. Geçen 110K’cı ise sorun yok, geçebilir.

6. Km’yi geçince Ortahisar’a ulaşıyorum. Burada Uçhisar’daki kadar yüksek olmasa da yine doğal bir kale mevcut. Kalenin yakınlarından geçtikten sonra kasabanın meydanına çıkıyorum ve burada bizi Çağatay karşılıyor. Tanıdık bir yüz görmek mutlu ediyor insanı. Meydandan sola kıvrılıp ara sokaklardan devam ediyorum. Dar bir sokaktan yokuş aşağı devam ederken bir anda aşağıdan 2 tane 60K’cı geliyor. Sapağı kaçırmışlar, neyse ki çok ilerlemeden farkına varıp geri dönmüşler. Ben de tam sapağı kaçıracakken hızır gibi yetişiyorlar. Böylece yolumu hiç uzatmadan doğru rotadan devam ediyorum ve az ileride Serkan’ı görüyorum! Serkan’ın verdiği moralle yokuş aşağı deparlıyorum.

Bu bölümden sonra İbrahimpaşa’ya kadar yine mülayım eğimli ama sürekli bir tırmanış var. Yaklaşık 3 km boyunca stabilize yoldan devam eden bu tırmanışın da büyük kısmını koşarak tamamlayıp İbrahimpaşa’ya ulaşıyorum. İstasyon kasabanın meydanında, burada 2 bardak su içip, elime de az önce yediğim powerjeli bastırması için 2 tane bisküvi alıp neredeyse hiç durmadan devam ediyorum. Ve böylece ilk istasyonu geride bırakıyorum. Önümde 8-9 tane 60K’cı var diye tahmin ediyorum, yani şu anki duruma göre ilk 3’e biraz uzağım.

Uçhisar’a Doğru Vadiler Aşılıyor

Yolun devamında yine tırmanış var. Yaklaşık 3 km süren tırmanış sonunda parkurun en yüksek noktasına ve en zoru olmasa da en uzun mesafeli tırmanışın sonuna ulaşacağız. Bu bölümü yaklaşık 300 metre kadar önümde giden 5-6 kişilik grubun arkasından kah yürüyerek, kah koşarak gidiyorum. En yüksek noktaya ulaşmamla beraber uzunca bir inişin de başına gelmiş oluyorum. İniş başladıktan kısa süre sonra vardığım Ürgüp-Nevşehir karayolunu aşıp Göreme’ye kadar inen Zemi Vadisi’ne oyularak yapılmış bir merdivenden inerek giriyorum. Vadinin içinde birikmiş tüf tabakası mevcut ve ayakkabılar bu tüf tabakası üzerinde çok iyi tutuyor, çok frenlemeden iniyorum. Bu bölümde baya bir fotoğrafçı mevzilenmiş, sağdan soldan deklanşör sesi geliyor. Kısa bir süre sonra eğim azalıyor ve çalılık bölüme varıyorum. Burada birkaç doğal tünelin içinden geçiliyor.

Bu şekilde 5 km kadar daha indikten sonra Göreme’ye ulaşmadan önce küçük tüflü bir tepeye daha tırmanmak gerekiyor. Bu tırmanışta belirli bir yol olmadığı için işaretleri bir miktar aramak gerekiyor. Yolumu kaybetmeden olabildiğince hızlı şekilde buranın tepesine de ulaşıyorum ve tepeye ulaşınca bir de ne göreyim? Argün ile Murat tepenin ilerisinde bizi bekliyor. Uzaktan seslenip kendimi belli ediyorum. Argün ile Murat’tan su rica ediyorum ve 2. powerjelimi de bu noktada kullanıyorum. Depoladığım enerji ve moralle yoluma devam ediyorum ve Göreme’ye ulaşıyorum. Bu, Göreme’den ilk geçişimiz ve bu ilk seferde istasyona uğrama yok. Ana meydandan sola dönüşte Ersin’i görüyor ve el çakarak devam ediyorum. Demek ki dönüşte Ersin karşılayacak bizi istasyonda.

Bu bölümün devamında ilk olarak Güvercinlik Vadisi’nden yükselip Uçhisar’a doğru yol alıyoruz. Uzunca bir süredir ne birini geçiyorum, ne de biri beni geçiyor.Uçhisar’a yaklaştıkça eğim iyice dikleşiyor ve ister istemez koşudan yürüşe geçiliyor. Teras yapılı çok güzel görünen çiçek bahçelerinin yanından geçiyor ve Uçhisar’ın yokuşlu sokaklarına varıyorum. Eğim hala baya dik ve uzaktan Uçhisar Kalesi görünüyor. Tırman tırman bir türlü istasyona ulaşamıyorum. Kafamdan “acaba istasyon kalenin tepesinde mi?” düşüncesi geçiyor. Dar sokaklardan ilerlerken bir anda yanımda ufak bir köpek beliriyor ve birşey anlamadan havlayıp dişlerini sol bacağıma geçiriyor. Neyse ki sahipleri hemen müdahale ediyor ve ısırılmaktan son anda kurtuluyorum. Artan adrenalin ile çok az daha tırmandıktan sonra Kale Konak’ın içinden geçiyor ve konağın bahçeli terasındaki 2. istasyona varıyorum. İstasyon oldukça kalabalık! Kilometrelerdir birkaç yüz metre arkasından gittiğim herkesi burada yakalıyorum.

Burada çay ve çorba servisi de var ama midem iyi olduğu için vakit kaybetmemek adına bunlardan almıyorum. Elektrolit tozunu suda eritip içiyor, bir yandan da masada kek, muz ve tuzlu bisküviden yiyorum. Yaklaşık 3-4 dakika içinde işimi bitirip yoluma devam ediyorum. Bu şekilde istasyonda neredeyse 3-4 kişi birden geçmiş oluyorum.

İkinci Göreme Kuşatması

İstasyondan 4 kişi beraber ayrılıyoruz. İlk olarak Uçhisar’ın meydanına ulaştıktan sonra ‘Uçhisar Kalesi’ne neyse ki tırmanmadan’ peri bacalarının arasından inişe geçiyoruz. Kısa, dik ve kaygan bir zeminden indikten sonra Göreme-Uçhisar yoluna varıyoruz ve burada Sertan karşılıyor bizi. Bu yoldan kısa süre devam ettikten sonra sola sapıyor ve bir yamaçtan inişe devam ediyoruz. Kısa ve dik inişten sonra toprak bir yola giriyoruz. Bu bölümde istasyonda kendisini geçtiğim Hilmi (Güven) beni tekrar geçiyor ve az ileride Aşk Vadisi’ne giriyoruz. Bu vadi, Zemi Vadisi gibi tüflü bir yapıda ve yine dik bir inişle başlıyor. Ayakkabılar yine çok iyi tuttuğu için hız kesmeden eğimin azaldığı yere kadar hızlıca iniyorum. Vadi devamında inişli-çıkışlı hale geliyor. Tüf tabakası üzerinden bu şekilde birkaç yüz metre kadar devam ettikten sonra yine çalılık alana ulaşıyoruz. Burada bir süredir önümden giden 110K’cı Elena’yı geçiyorum. Fakat çok geçmeden monotonlaşan vadide hızım düşünce beni tekrardan geçiyor. Hazır geçmişken kısa bir tuvalet molası vereyim diyorum. Bu esnada kimse geçmeyince yakınlarda kimse olmadığını anlıyor ve biraz rahatlıyorum.

Nihayet vadi bitiyor ve asfalt bir yolu ulaşıyorum. Asfalttan yüz metre kadar devam ettikten sonra tekrar toprak yola giriyor ve peri bacalarının arasından yine tırmanışa geçiyorum. Dik başlayan bu tırmanışın baş kısmında yürüyor, eğim azaldıkça tekrar koşuyor ve tırmanışın sonuna ulaşıp 2. Göreme Kuşatması’na geçiyorum. Bir süre anayoldan indikten sonra Göreme istasyonuna ulaşıyorum. İstasyonda bizi Ersin ile Aykut (Çelikbaş) karşılıyor. Aykut’un yardımıyla boşalan su torbamı hızlıca ⅔ oranında dolduruyorum bu kadarı yarış sonuna kadar yetişir diye düşünerek.

Çavuşin Yolları Dağdan

Geriye kalan 27 km’de iki tane kısa ama dik tırmanış var. Artık vakti geldi diyerek çantamdan Ipod’umu çıkarıyor ve müzik dinlemeye başlıyorum. İlk olarak az meyilli inişli çıkışlı bir toprak yoldan ileriliyorum. Peri bacalarının arasından geçtikten sonra kısa ve dik bir iniş sonrası Meskendir Vadisi’ne ulaşıyorum. Bu vadi içerisinde sık çalıların arasından bir süre ilerledikten sonra sola sapıyor ve Kızılçukur’a giriyorum. Bu vadi başta az eğimli gidiyor, birçok yerde koşarak devam edebiliyorum. Fakat ilerledikçe dikleşiyor ve yürümeye başlıyorum. Bu bölümde yine birkaç doğal mağaranın içinden geçiyor ve az ileride 30K/60K yol ayrımına ulaşıyorum. 60K ayrımına dönmemle beraber bir anda uzunca bir mağaraya tırmanan dik metal merdiven ile karşılaşıyorum. Yukarıda, mağaranın girişinde beni izleyen turistlerin tezahüratıyla burayı dikkatlice tırmanıyor ve yaklaşık 70 metre kadar tünelin içinden devam ediyorum. Tünelden çıkınca eğim iyice dikleşiyor, dilim dışarıda yine peri bacalarının arasından park alanına ulaşıyorum.

Buradan sonra parkurun en güzel bölümü olduğunu düşündüğüm yamaca ulaşıyorum. Akdağ kütlesinin güneybatı yamaçlarında kilometreler boyunca inişli çıkışlı tüflü patikadan, peribacalarının arasından ilerliyorum. Yorgunluk artık kendisini iyice gösteriyor. Zaman zaman bacağıma kramp girecek gibi oluyor, dengemi kaybedip patikanın dışına çıkacak gibi tökezliyorum. Bazı yerler tehlikeli, yamaç aşağı dik devam ediyor.

Buralarda özellikle dikkatli gidiyorum. Arkamda kırmızı tişörtlü biri geliyor, Caner Odabaşoğlu gibi görünüyor. Bu eğlenceli ama bir o kadar da tehlikeli patikada 3,5 km kadar bir mesafe katettikten sonra Çavuşin’e iniş başlıyor. İnişle beraber bacaktan yine kramp sinyalleri geliyor. Bu bölümde kırmızılı arkadaş beni yakalıyor ama Caner değil. İstasyona kadar geçilmeden geliyorum ve istasyonda beni Duygu ile Yasemin karşılıyor. Hemen arkamdan gelen kırmızı tişörtlü arkadaşın 110K’cı Bahadır İşseven olduğunu görüyorum. Onun peşinden de bir diğer 110K’cı olan Bilge Kurt geliyor. İster istemez “acaba Serhan nerelerdedir?” diye düşünüyorum. İstasyonda tıkınırken Bahadır çok iyi gittiğimi söylerek beni yüreklendiriyor. Kalan elektrolitin bir kısmını daha içip istasyonda mevcut muz, kek ve bisküviden yiyorum, çorbayı yine tercih etmiyorum. İstasyona gelenler listesine bakıyorum ve benden önce 6 tane 60K’cı, 3 tane de 110K’cı geldiğini görüyorum. Hemen hesaplar başlıyor: “Önümdeki 6 kişiden 4’ü Kemal Abi, Derya, Hilmi ve ODTÜ Orienteering’den Emre olsa, diğer iki kişi kim acaba? Kesin şu Salomon-İran’cılardır. Eğer öyleyse yaş kategorisinde 5. olmalıyım...”

Akdağ... Adı Üstünde Dağ...

Hesaplar sürerken son istasyon Akdağ’a doğru koşmaya başlıyorum. Önümde son bir sağlam tırmanış var. Çavuşin sokaklarından ilerlerken Nazime’yi görüp el sallıyor ve kısa süre içinde dik tırmanışın baş ulaşıyorum. Bahadır ve Bilge arkamdan geliyorlar. Bu dik tırmanışta belim iyice ağrımaya başlıyor, elimle belime destek oluyorum. Çok dik bir patikadan adeta dağ tırmanışı yapıyorum. Neyse ki tırmanış fazla uzun sürmüyor ve 170 metre kadar tırmandıktan sonra sırtın üzerine varıyorum. Manzaralı sırttaki patikadan olabildiğince hızlı şekilde koşuyorum. Alt bölümde Çavuşin’e varmadan önce geçtiğimiz keyifli patika yol görünüyor. Zaman zaman patikadan geçenlere bakıyorum “acaba tanıdık birini görür müyüm?” diye ve bu bakışlarda iki sefer taşa takılıp düşmekten son anda kurtuluyorum (çekirge iki defa zıplıyor). Parkur bir süre patikadan devam ettikten sonra bir yerde tekrar dik yamaca vuruyor. Bir öncekine göre çok daha kısa olan bu tırmanış sonrasında yine bir patikaya ulaşıyorum ve bu patikadan 2,5 km kadar devam ettikten sonra son istasyon olan Akdağ’a ulaşıyorum. Bu istasyonda yerel halktan gençler var. Gençlerin yardımıyla yine boşalan su torbamı yaklaşık yarısına kadar dolduruyorum. Bahadır ile Bilge bu istasyonda da yakalıyor beni. Kısa bir hoşbeşten ve ağzıma hızlıca birkaç şey attıktan sonra yola devam ediyorum.

Ürgüp’e Doğru Alçak Uçuş

Yolun devamında önce dik bir iniş, sonrasında ise iki kısa tırmanış var. Ve sonra Ürgüp’e varış! İstasyondan sonra kısa bir süre daha patikadan devam ettikten sonra bir anda kendimi yamacın ortasında buluyorum. Bu bölümde yol veya patika yok, dik bir yamaçtan kendi yolumu çizerek iniyorum işaret bayraklarını kaçırmamaya çalışarak. Olabildiğince hızlı şekilde inerek azalan eğimle beraber tekrar toprak yola ulaşıyorum. Artık kilometre sayıyorum, son 11, son 10… Derken bir anda uçuşa geçiyorum! (çekirge üçüncü defa zıplamıyor) Saatimden hız/mesafe kontrol ederken bir taşa dikkat etmiyorum ve yarışın 52. km’sinde kendimi bir anda yerde buluyorum. Sağ kalçam ve dirseğim üzerine düşüyorum. Hızlıca bir kontrol sonrası önemli birşeyim olmadığına kanaat getiriyor ve hiç durmadan koşuya devam ediyorum. Az eğimli yoldan inişe devam ederken bir anda karşı yamaçta 3-4 kişilik bir grubu görüyorum. “Acaba yakalayabilir miyim?” diye aklımdan geçirmemle beraber karnıma ağır bir sancı girmesi bir oluyor. Bu sancıyla beraber başlayan yokuşta oldukça sıkıntı çekiyorum ve grubu gördüğüm noktaya gelmem 15 dakikadan fazla sürünce ön gruba çok da yakın olmadığımı anlıyorum. Arkamdan gelen Bahadır bu bölümde beni tekrar yakalıyor ve geçiyor. Bilge de baya yaklaşıyor. Karnımdaki sancı ve yakınlarda bir 60K’cı olmadığından yürümüyor olsam da, koşu hızım oldukça düşüyor. 30K/60K parkurlarının tekrar birleştiği yerde Gülay ile denk geliyor ve çocuklar gibi seviniyoruz. “Haydi” diyerek birbirimizi gazlıyoruz. Bir süre yakın devam ettikten sonra Gülay devam ediyor. Son tırmanışları da tamamladıktan sonra nihayet Ürgüp’ü gören hakim tepeye ulaşıyorum ve son inişe geçiyorum. Ürgüp sokaklarından ilerlerken DKSK’dan Bekir ile denk geliyoruz. Temposu düşmüş, onu da “son metreler, haydi!” diyerek gaza getirmeye çalışıyorum. Arnavut kaldırımları üzerinden acı çekerek deparlı inişime devam ederken Argün’üm karşılıyor yine beni. Başkanım ile beraber koşarak finişe doğru gidiyoruz. Nihayet maraton fuarının olduğu bölümün yanına varıyoruz ve Argün burada beni finişe uğurluyor. Yüz metre kadar sonra nihayet finişe ulaşıyorum. Süre 7 saat 19 dakika! Genelde 7., yaş kategorimde (M<40) ise 5. oluyorum, yani Çavuşin’de yaptığım hesaplar harfiyen tutmuş! Harika teknik parkur ve bitirdiğim süre beni yeterince tatmin ediyor.

Kapadokya Ultra Trail, İznik Ultra’dan sonra baya teknik geliyor, iyi ki 110K’ya kaydolmamışım diye düşünüyorum :) Benden 20 dakika kadar sonra da 30K’yı tamamlayan Ayşegül geliyor, zamanlama süper! Meğer o da düşmüş ve dizini incitmiş parkurun ortalarında, neyse ki önemli birşeyimiz yok diyoruz. Aynı sıralar Serhan da istasyona gelmiş, tüm ekip onun etrafında toplanıyoruz. Hala sıkıntılı olan karnımı rahatlatmak üzere otele gidiyorum ve bir ultra defterini daha böylece kapatıyorum.

Kardeşlere şükranlarımızı sunarak, en kısa zamanda Aladağlar’da ultra ultra koşmayı diliyoruz...

Anasayfa

Nevzat Öntaş Dağ Evi

Çelik Çomak Şenliği

Geçmişe Özlem Partisi

Haberler

Faydalı Bilgiler

Sıkça Sorulan Sorular

Fotoğraf Galerileri

Üyeler

İletişim