ORDOS
15/06/2014
Burçak Özoğlu Poçan
Britanya'daki üçleme koşulara başlamışken (bkz. Yorkshire Dales 3 peaks raporu), adanın yüksekleri üçlemesinden birine denk gelen Scafell Pike koşusunu kaçırmak istemedim. Cesaretimi toplayıp, haftalar öncesinden kaydımı yaptırdım.
Bu ve benzer yüzlerce etkinliğin (trail koşu, triatlon, bisiklet, yüzme) listesinin olduğu ve kayıtlarının yapıldığı SiEntries.co.uk sitesine üyeyim. Böylece hem etkinlikleri toplu olarak görebiliyorum, hem de güncelleme değişiklik vb. den haberdar oluyorum. Bu sitede yüzlerce etkinlik olmasına rağmen yine de başka kanallardan düzenlenen arazi koşuları da oluyor, denk geldikçe onları da izlemeye çalışıyorum.
Scafell Pike tepesi, İngilterenin en yüksek noktası, o yüzden de National Three Peaks Challenge'ın (http://www.thethreepeakschallenge.co.uk/national-three-peaks-challenge) ayaklarından birisini oluşturuyor. Kuzey İngiltere'nin Cumbria bölgesinde, Lake District milli parkı sınırlarında (bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Scafell_Pike).
Koşuyu organize eden grup ise High Terrain Events, bu koşuyu Avrupa Dağ Maratonları Şampiyonası'nın parçası olarak lanse ediyor (bkz. http://www.emmseries.com/emm.htm).
High Terrain Events aynı tarihte hem Scafell Pike dağ maratonunu (http://www.highterrainevents.co.uk/8.html) hem de 13 ve 21 kilometrelik Borrowdale arazi koşuları (http://www.highterrainevents.co.uk/15.html) etkinliğini düzenliyordu.
Ben de etkinliklerin kesişmesini fırsat bilip, yol maratonları koşan Nottingham'daki arkadaşım Begüm'ü (Tokay) 13km.lik koşu ile araziye bulaştırma işini üstlendim! 13 haziran Cuma gününden Begüm Nottingham'dan ben Leeds'ten trenle Manchester'a geçtik. Oradan Lake District'in trenle ulaşılan şehri Penrith'e oradan da koşunun kasabası Keswick'e geçtik.
Keswick (13.yy adıyla Cese Wic, yani peynir yapılan çiftlik) Britanya "fell" koşularının doğduğu yerlerin başında geliyor. Ayrıca efsanevi Bob Graham Round'un da (Lake District bölgesindeki 42 tepenin 110 km süren koşusunun 24 saat içerisinde tamamlanması) başlangıç ve bitiş noktası (bkz. http://www.bobgrahamclub.org.uk).
Koşuların kayıtları Cumartesi öğleden sonra Derwentwater gölünün kıyısındaki parkta yapılıyordu burası aynı zamanda koşuların finiş noktası. Aslında kayıtlar ve ödemeler Si sitesinden online yapılıyor, burada numaralar ve çipler dağıtılıyor. Yarış çantalarımızı almaya gittiğimizde, ertesi gün aynı mekanda bir de triatlon yarışı olduğunu anladık, oldukça hareketli bir Pazar geçeceği belli olmuştu!
Scafell Pike maratonu ve 13, 21 km rotaları Derwent Water gölü ve Borrowdale vadisinde gerçekleşecekti. 13 km rotası gölün çevresini dolanan bir "trail "koşusu, 21 km de bu koşunun Borrowdale vadisine uzanan geniş bir halkası, dağ maratonu ise, Borrowdale ve Castle Crag üzerinden Scafell kütlesine uzanan, zirveye çıkıp, Lake District vadisine özgü atnalı şekilli zirve sırtından geri inen bir rotaydı (http://www.highterrainevents.co.uk/resources/Scafell+Pike+2014+Route.pdf).
Dağ maratonu 42 km'den biraz fazlaca ve 1800 m yükseklikle koşulacaktı. Koşunun profiline bakmak bile acı vermeye yetiyordu!
İngiltere fell koşuları her ne kadar görece düşük irtifalı olsalar da hava ve zemin koşuları açısından dağ koşullarını pek aratmıyor. Bu sebeple, koşu zorunlu malzeme listesi de oldukça sağlamdı! Fell ya da trail koşu ayakkabısı zorunluluğunun yanısıra, alt-üst su geçirmez katman, harita (organizasyon tarafından 1:25 000 rota haritası verildi)+pusula, düdük, "safety blanket", cep telefonu ve ilk yardım zorunlu listedeydi. Bana ilginç gelen, zorunlu olarak taşınması gereken su miktarıydı. Neredeyse 45 km'ye yakın dağ koşusu için yarım litre su taşımak yeterli görülmüştü! Kontrol noktalarında bol su bulundurduklarını düşündüm velisteye güvendim, yanılmışım!
Koşuda toplam 5 kontrol noktası düzenlenmişti, kola takılı çipler bu noktalarda işleniyordu. Beş kontrol noktasının 4'ü koşunun 15km.lik dağ kısmındaydı, bunun nedeni rotanın bu noktalarda işaretli olmaması ve de farklı sırtlardan veya patikalardan zirveye iniş çıkışın mümkün olmasıydı. Sonuçta, 4 kontrol noktasına belirtilen sırayla geldiğinde herkesin aynı rotayı izlemesi sağlanmış oluyordu. Maraton rotası 21km. rotasıyla kesiştiği bölgeler dışında tam işaretlenmemişti. Bir kaç kritik sapakta bayraklı sopalar, zire kütlesinde ise büyük boyutlu taş yığını babaları kullanacaktık. İngilizcesi cairn olan bu babalar sadece bu koşu için değil aslında belki de onlarca yıldır orada duran yapılardı. Elimizde harita ve pusula olacağını bilmekle birlikte, sisli dağ havasını ve de koşu sırasında yol kaybetmenin ne kadar kolay olabildiğini bilerek biraz geriliyordum!
Pazar günü koşu startları sırasıyla, Maraton 09:00, 21km 10:00, 13km 11:00 olarak planlanmıştı. Maraton startı için, başlangıç noktasına yarım saatlik bir yürüyüşle ulaştık! Arabası olmayanlar için başka seçenek yoktu! Havaya girmek ve ısınmak için fena da olmadı hani! Start gölün kıyısındaki küçük bir limandaydı, hava ılık ve arada güneşe yer açsa da genelde isli pusluydu. Starttan koşunun gideceği vadi ve sonrası gerilimli bir bilinmezlik şeklinde önümüzdeydi.
Begüm kendisi için erken de olsa benimle starta gelmişti, 13km lik bu koşu onun ilk arazi koşusu olacaktı, ben başıma gelecekleri bildiğimden, o ise bilmediğinden, ikimiz de gergindik! Koşu öncesi etraftakilerin dedikodusunu yapıp biraz rahatladık! Sonra helalleştik ve ben briefinge katılmak için ayrıldım.
15 dakikalık kısa açıklamadan sonra, hafif itiş kakışlı bir start ile yola koyulduk. Rotanın ilk 15 kilometresi ormanlık araziden başlayıp sonrasında vadinin içinden ilerliyordu. Kısa bir araba yolu geçişi sırasında triatlonun öncü bisikletçileriyle çakıştık. "Watch out!" çığlıkları ile yanımızdan akıp gittiler! 17.kmdeki ilk istasyona ulaştığımda kendimi çok da iyi hissetmiyordum. Daha önceki koşularda başıma hiç gelmemiş bir mide rahatsızlığım vardı. Bana sabah ihtiyacın olacak bak diye yulaf lapası hazırlayan sevimli otel görevlisini sevgiyle anıyordum! Hava ısı açısından iyi olmakla beraber çok nemliydi ve vücudumun her yeri yağış olmamasına rağmen sırılsıklam olmuştu. Güneşte kavrulup ter dökmeye alışıktım ama bu şekilde bir terlemeyle ilk defa karşılaşıyordum.
İkmal istasyonundan sonra dağ başladı! Önce yavaştan ormandan çıktık, sonra taş patikalarda yükselmeye başladık. Koşular da hızlı yürüyüşe ve tırmanmaya dönüşmüş oldu.
Koşuya 220 kişi başladık, ilk 20 km.de yol arkadaşlarımın büyük bir kısmını görmüş oldum! Ben midemdeki yulaf topuyla uğraşırken, yanımdan geçip gittiler! Ne zaman ki tırmanış başladı ben de kendime geldim. Lapayı erittim, tırmanış vitesine aldım keyfim yerine geldi. Bu aşamadan sonra da pek kimseye geçilmedim, hatta birkaç kişiyi ben geçtim. Ama genel olarak katılanların hiç de ortalama olmadıklarını söylemem gerek. Kadın erkek herkes ne yaptığını biliyor görünüyordu!
Hava ara sıra açsa da genelde kapalıydı ve arada tepemizdeki bulutlar kafamıza kadar iniyor, ortalığı sis kaplıyordu. Bu arada ben şıpır şıpır terlerken, yol arkadaşlarımdan kontrol noktalarında su olmadığını öğrendim! Meğer su ve yiyecek sadece "feed station" denen ikmal noktalarında oluyormuş yani toplam 3 kere, bir tanesini de henüz geçmiştik, kaldı mı sana iki! Önümüzde daha tırmanılıp inilecek en az 15 km vardı ve benim elimde yarım litreden az su kalmıştı! Sulak iklimden, ardımızda bıraktığımız gölden, geçtiğimiz derelerden umudumu yitirmeden yoluma devam ettim.
Rota Scafell Pike zirvesine doğru yükselirken, zemin yapısı da taşlı patikalara dönüşmüştü. Öncü grup çoktan alıp başını gitmişti bizler de arkalarından ilerliyorduk.
İlk kontrol noktası olan Sty Head'e ulaştığımızda, koşunun ön grubu zirve etabını tamamlamış iniyordu. Aynı, aşağıda yanımızdan uçup giden bisikletçiler gibi geçip gittiler!
Sty Head'de susuz bir çip kontrolünden sonra tırmanışa devam ettik. Rota artık neredeyse tamamen tırmanışa dönmüştü, patika kalmamış, taş üzerinde sekmeler büyük kayalardan atlamalar başlamıştı. Tanıdık bir iş yapmaktan mutlu ama susuzdum! Neyse ki tam zamanında kayaların arasından akan sular imdadıma yetişti ve hem kabımı doldurdum hem de kana kana içtim. Zirve sırtına ulaştığımızda aşağıda bana kontrol noktalarında su olmadığını söyleyen iri arkadaşım suya ihtiyacı olup olmadığını sordu. Bulduğumu söyleyip çok teşekkür ettim, suyu bulduğum andakinden de çok sevindim. Bu işte de dağdaki gibi güzel insanlar vardı!
Zirve noktası pek fazla özelliği olmayan bir yerdi, burada da çiplerimizi okutup devam edecektik. Hava açık olsa sanırım manzara oldukça güzelmiş ama maalesef bulutlar her yandaydı ve hatta biraz sonra sis içinde kalacaktık. Yolu kaybetme korkusuyla iri ve iyi arkadaşımı beklemeden devam ettim. Önümde iki kişi vardı, onlar da birbirleriyle buluşup devam ediyorlardı. Hoplaya zıplaya arkalarından yetiştim. Ben yaklaşınca dönüp sen yolu biliyor musun demezler mi! Neyse ki cairn babaları ve arada çözülen sis sayesinde kaybolmadan ilerledik.
Her uzun tırmanışın sonrasında olduğu gibi, iniş daha acılı oldu. Taşlarda hoplaya zıplaya ilerlemek zevkli olsa da acı çeken ayak parmakları, dermansızlaşan bacak kasları, her harekette boynumu kesen sırt çantası yüzünden tırmanışları neredeyse özlemle anmaya başladım! Bu arada 3. kontrol noktasından geçmiştik, sis hala yer yer devam ediyordu ve ben yol arkadaşlarımı ya önümde ya arkamda kaybetmiştim. Neyse ki kaybolmadan Sty head noktasına geri dönebildim ve geliş rotamızla buluştum. Buradan ikmal noktasına iniş acılı ama kolay oldu. İstasyonda bu kez suyun ve yiyeceğin kıymetini bilerek davranacaktım! Ancak ne yazık ki su dışında bir şey yiyemiyordum. Lapayı sindirmiştim ama fena bir iştahsızlık kalmıştı geriye. Yanımdaki enerji jellerinden kafeinli olanını açtım ve yola devam ettim.
Koşunun son 10 kilometresi gerçekten zor geçti. Yorgunluk, dağ kısmının bitmiş olması, köy aralarından orman içlerinden ine çıka ilerlemek nedense çok zorladı beni. İlk başlardaki gibi yanımdan geçip giden olmadı ama derecelerime baktığımda, inişimin çıkışımdan uzun sürdüğünü görünce fark ettim, nasıl zorlandığımı!
Sonuçta bu koşu da bir şekilde bitti! Ama çok iyi hazırlanmamış olmaktan mı, az yemiş çok susamış olmaktan mı, dağ koşusu işinin çook çalışmak gerektirdiğini fark etmekten mi bilmem ben de bittim bu sefer!
Koşunun kürsüsü ise şöyle:
Erkekler: Cristofer Clemente (ispanya) 03:51:43; Ricky Lightfoot (ünlü fell koşucusu, belli ki ev sahipliği kibarlığı yapmış!) 03:52:27; Kim Collison 03:55:44.
Kadınlar: Kim Spence 05:06:13; Sally Ozanne 05:18:21; Mariia Yuneva 06:03:11
Burçak Özoğlu 07:36:35 (gönüllerin şampiyonu!!)
Bu da garmin kayıtları:
http://connect.garmin.com/activity/521986513
Bu arada Begüm de ilk arazi koşusunu tamamlamış oldu. Erken dönmesi gerektiğinden bitişte karşılaşamadık, ama onun da sorunsuz bir şekilde 13km.lik rotayı tamamladığını öğrendim. Korkarım bir kişiyi daha temiz asfalttan arazinin kötü yollarına düşürdük!